Diabetes Mellitus

Diabetes Mellitus insülin üretiminin veya aktivitesinin hasar sonucunda, kan şekerinin yükselmesi ve KH, protein, yağ metabolizmasındaki anormallikler ile karakterize olan bir grup hastalıktır.

Diyabetlilerde yeterli insülin salgılanmadığı için insülin eksikliğiyle birlikte hiper glisemi oluşur.

Diabetes Mellitus ’un Sınıflandırılması;

  • Tip 1 Diyabet
  • Tip 2 Diyabet
  • Prediyabet
  • Gestasyonel Diyabet (GDM)

1) Tip 1 Diyabet

Genellikle 30 yaş altında görünen diyabet çeşididir. Genel belirtileri aşırı susama, kendiliğinden zayıflama, sık idrara çıkma ve yorgunluktur. Beslenme ve ilaç yolu ile bu durum çözülebilir.

2) Tip 2 Diyabet

Tüm diyabetlilerin %90-95’ini oluşturan TİP 2 diyabettir. Genetik faktörler, çevre, aşırı kilo alımı (obezite), ileri yaş, fiziksel inaktivite TİP 2 diyabetin ortaya çıkışında etkili olan faktördür. Tıbbi beslenme (diyetle), fiziksel aktivite, ilaçlar ile desteklenmeli. Enerji (kalori), doymuş yağ, trans yağ, kolesterol, sodyum-tuz kısıtlamasına gidilmeli. Düşük glisemik indeksli ürünlerin kullanılması daha sağlıklı olacaktır.
 Diabetes Mellitus Tanımı ve Epidemiyolojisi
 Diabetes Mellitus (DM), pankreasın beta hücrelerinden salgılanan insülin hormonunun salgılanmaması veya az salgılanması nedeniyle ortaya çıkan kronik seyirli olan ve kalıcı organ (renal, oküler, nörolojik ve kardiyovasküler) hasarına yol açabilen endokrin ve metabolik bir hastalıktır.
 DM’un çeşitli farklı tipleri vardır. Bunlar yaşamın ilk yıllarından başlar ve erişkimlik ya da yaşlılık dönemine kadar devam eder. Her birey doğrudan ya da sonradan DM hastalığına adaydır. Diyabetin oluşturduğu  komplikasyonlar, organ işlev kayıplarına yol açarak, yaşam süresi ve kalitesini etkiler, iş gücü kayıplarıyla sosyal ve ekonomik yükü beraberinde getirir.
Dünyada giderek artan ve Türkiye’de de son yıllarda erken yaşlarda gördüğümüz DM’nin görülme sıklığı yaş, cinsiyet, ırk, beslenme alışkanlıkları, genetik yatkınlık ve çevresel etkenlere bağlı olarak toplumdan topluma değişkenlik gösterir.  Özellikle erişkin diyabeti  olarak adlandırılan ve genelde yaşlılarda görülen DM tip 2’nin obezite, hareketsiz yaşam, sigara-alkol kullanımı ve stres ile ergenlik ve çocukluk döneminden itibaren görülme sıklığı artmıştır.
Uluslar arası Diyabet Federasyonu (International  Diabetes Federation- IDF)na üye ülkelerde 1985 yılında 30 milyon diyabetli varken, 2007 yılında 246 milyon, 2018 yılında ise 425 milyon diyabet hastası olduğu ve bu sayının 2045 yılında 629 milyona ulaşacağı tahmin edilmektedir. Ayrıca Uluslar arası Diyabet Federasyonunun son verilerine göre küresel sağlık harcamalarının %12’si diyabete harcanıyor ve diyabetli hastaların 2/3’ünün kentlerde yaşadığı biliniyor. Yine diyabetlilerin 2/3’ü çalışma hayatında ve erişkin dönemdedir.
Dünya Sağlık Örgütü  Türkiye’de 2000 yılında yaklaşık 3 milyon olan diyabetli sayısının 2030 için 6,5 milyona ulaşacağını tahmin etmiş, ancak 2030 için tahmin edilen bu değer 2014 yılında aşılmış ve Türkiye’deki diyabetli sayısı 7 milyonun üstüne çıkmış olup Türkiye’de 12 yılda diyabet sıklığı %90 artmıştır.
Diyabetes Mellitusun Etiyolojisi
Nüfus yaş ortalamasının ve hazır gıdaların tüketiminin giderek artması, hareketsizlik, obezite, genetik yatkınlık, pankreas hastalıkları, çeşitli ilaçların kullanımının yaygınlaşması ve bazı genetik sendromlar hastalığın etiyolojisinde rol oyamaktadır.
Diabetes Mellitusun Risk Faktörleri 
Değiştirilemez Risk Faktörleri                                          
Genetik Yatkınlık                                                         
Yaş
Cinsiyet
Değiştirilebilir RiskFaktörleri
Sedanter Yaşam
Birinci Derece Akrabalarında Diyabet Bulunan 
Hipertansiyon
Hiperlipidemi
Polikistik Over Sendromu
Atipik Antipsikotik İlaç Kullanan
Kardiyovasküler Hastalık Öyküsü
Diabetes Mellitus ‘un Etiyolojik Sınıflaması
DM genel olarak dört tip olarak sınıflandırılmıştır.
Tip 1 Diyabet: İnsülin hormonunun üretiminin yetersiz ya da hiç olmaması sonucunda gelişen diyabet tipidir.
Tip 2 Diyabet: İnsülin yetersizliği ile ilişkili ve insülin direnci sonucu gelişen diyabet tipidir.
Gestasyonel Diyabet:  Gebelik sırasında gelişir. Sonrasında Tip 2 diyabet gelişme riski vardır.
Diğer Tipler: Pankreasa ait hastalıklar, endokrin bozukluklar, enfeksiyonlar, kullanılan ilaçların ya da kimyasal maddelerin yan etkilerine bağlı olarak gelişebilir.
Diyabetus Mellitus Belirti ve Bulguları
Kan glikoz düzeyinde artış
İdrarda glukoz atılımı
İdrarda keton 
Poliüri ( sık idrara çıkma )
Polidipsi( susuzlukta artma )
Polifaji (aşırı yemek yeme isteği)
İştahsızlık
Kilo kaybı
Yorgunluk 
Abdominal ağrı
Bulanık görme 
Tekrarlayan ve inatçı  enfeksiyonlar
Kaşıntı 
İnülin
Pankreasın 51 aminoasitli bir polipeptittir. Birbirine disülfit köprüsüyle bağlı iki aminoasit zincirinden luşur. Bu zincirler A ve B diye adlandırılır. Ayrıca A  aminoasit zincirinde bir disülfit köprüsü daha vardır. A zinciri 21 aminoasit, B zinciri 30 aminoasit içerir. Bu iki zincir birbirinden ayrıldığı zaman insülinin etkisi ortadan kalkar.
İnsülin langerhans adacıklarındaki beta hücrelerinde bulunan endoplazmik retikulumda sentezlenir. Burada sentezlendikten sonra Golgi aygıtına taşınır. Buradan salgılanacağı zaman hücre membranı ile kaynaşarak ekzositoz yolu ile hücre dışına atılır ve buradan kana karışır. Kana salgılanan insülin herhangi bir taşıyıcı proteine bağlanmaz,dolaşımda serbest halde bulunur. İnsülin hedef hücreye taşınırken kendi reseptörüne bağlanır.
Glukoz, vucut için yaşam döngusuna devam ettiren en onemli enerj kaynadr. Ancak glikozun hücrelere taşınması ve dolayısıyla hayati faaliyetlerde kullanabilmesi için insüline  ihtiyaç vardır. Insúlin ve glukoz bir anahtar kilit uyumu ile hücre membranını geçerek hucre içerisinde taşınır ve vücut metabolizmasınin işlevinde kullanmaya başlar.

Glikojenin karaciger ve kaslarda depolanması

Glikoz hücre içine girdikten sonra iki sekilde görev alır. Hücrenin enerji sağlamak için glikoza ihtiyacı varsa hemen kullanabilir yok ise glukoz glikojene çevrilerek depolanmaktadır. Glikozun enerji sağlamak için yıkılmasına ise glikoliz adı verilir. Hücrenin glukozun glikojen olarak depolanmasına glikogenez denir . Glikoz kaslarda ve karacigerde depolanir. Kas ve karacigerde depolanan glikojen bu hücrelerde doyma noktasina ulaştiginda trigliseride çevrilir. Kullanıldığı zaman depo merkezi olarak ik karaciger seçilir. Depolanan trigliseridin glikoza çevrilerek metabolik olaylarda kullanılması durumuna ise gikoneogenezis adı verilmektedir.

İnsülinin karbonhidrat metabolizması üzerine etkisi

Karbonhidrat ağırlıklı beslenen kişilerde besin alımını takiben glikoz kana emilir ve pankreastan insülin salınmaya başlar. Karaciğer hücrelerine fazla miktarda glikozun girmesi durumunda insülin bu glikozu yağ asitlerine donüştürür. Bu durum yağ asitlerinin trigliserid olarak depolanmasını artırır.

İnsülin yag metabolizması üzerine etkisi

İnsülin yokluğunda yağların yıkımı ve enerji olarak kullanımı artar. Yağların yıkımının artması durumunda ortaya ketoz ve asidoz tablosu ortaya çıkar. Diyabetin arttığı durumlar da damarlarda ateroskleroz durumu hızla ortaya çıkar.

İnsülinin protein metabolizması ve büyüme üzerine etkisi

İnsülin yokluğunda protein sentezi ve depolanması durur. Vücutta katabolizma artar. Özellikle kas dokusunda kayıplar başlar. Aynı süreçte aminoasitlerin hızla yıkılmasından dolayı idrarla atılan üre miktarında artış görülür. Hastalar hızla zayıflar ve sık idrara çıkar.

Tip 1 Diabetes mellitus tanımı ve etiyolojisi

Pankreas beta hücrelerinin hasarı ya da total kaybına bağlı olarak gelişen ve sürekli bir insülin eksikliği ile ortaya çıkan diyabet tipidir.

Tip 1 DM'nin klinik olarak bulgu vermesinden hemen öncesinde pankreasin langerhans adacıklarındaki beta hucrelerinde otoimmün destrüksiyon geliştigi bilinmektedir. Beta hücrelerde bu hasann gelişmesinde rol alan etkenlerin, virüsler, toksinler ve bazı gıda maddeleri gelir. Çocukluk döneminde gelişen kabakulak, üst solunum yollu enfeksiyonları, inek sütü, rubella  ve toksinler otoimmün mekanizmayı başlatan faktörlerdir.

Tip 2 Diabetes mellitus tanımı ve etiyolojisi

Diyabetin tüm dünyada en sık görülen çeşididir. Genellikle ileri yaş diyabeti olarak da tanımlanır. Belirti ve bulguları 40 yaşından sonra başlar. Genetik yatkınlık olduğu düşünülmektedir. Vücutta bulunan insülin salınımı yeterli gelmemektedir.
 

WeCreativez WhatsApp Support
Merhabalar, Size Nasıl Yardımcı Olabilirim?